29 Mart 2010 Pazartesi

SENİ SEVDİM


Ben bakışını sevdim

Karanlıklar unutturamaz gözlerini bana

Ayrıldıktan sonra bile arar gözlerim

Senin gözlerini içindeki derin bakışınla


Ben dokunuşunu sevdim

Sonsuzluk unutturamaz ellerini bana

Her elini tuttuğumda yanar ellerim

Tenim özlüyor donuşlarını umutsuzca


Ben öpüşünü sevdim

Yalnızlık unutturamaz dudaklarını bana

Hala hissediyor sıcaklığını dudaklarım

Hatırladıkça kalbim atıyor heyecanla


Ben sözlerini sevdim

Çığlıklar unutturamaz söylediklerini bana

En güzel aşk sözcüklerini senden dinledim

Sanki ‘’seni seviyorum’’ deyişin kulağımda


Ben ruhunu sevdim

Geceler unutturamaz kişiliğini bana

Sarıldığımızda kendini güvende hisseden bedenim

Sana hep inanmış kalbim şimdi boşlukta


Ben seni sevdim

Hiçbir şey unutturamaz seni bana

Hep seni sevmiş yüreğim

Bundan sonra da seveceğim sen beni unutsan da!


-2003-


HÜZÜNLÜ SON

Nokta koyamadım

masalın sonuna

Bitiremedim…

İki kahramanı var

bu masalın

Biri sen, diğeri ben

Ben hüzünlüydüm

masalın son sayfalarında

İşte ondan bitiremedim

Noktayı koyamadım sonuna

Çocuk soruyor:

‘’ne oldu masalın sonunda?’’

Ben susuyorum

Çünkü bilmiyorum

Seni bilmiyorum

Uzaktasın çok uzakta

Bu yeterli aslında

Masalı bitirmeye

Masallar böyle olmaz ki

Mutlu sonu olur

Çocuk yine soruyor

Uykusu gelmiş, gözleri kapanıyor

‘’ne oldu masalın sonunda?’’

Yarın gece anlatırım diyorum

Hüzünlü sonu söyleyemiyorum

Yarın noktayı koyamayacağımı bile bile

Uyu diyorum ‘’uyu’’…

ÖTEKİ BEN


susuyorum artık
bütün konuşmalara inat
tüm sözlere kapris yapar gibi..
kalbim ağır hissederim
taşımak ne mümkün!
anılar biriktirmiş şu zavallı ağır kalbim..
yürürüm, yorulurum
molalarla ayakta dururum
süreleri kısa ama
aynaya bakmaya yeter bilirim.
aldanırım bir çift göze
bir kuşun gökyüzünde süzülmesine,
nasıl da kendimden geçerim
bir çiçek rüzgarda titrediğinde.
evet sustum şimdi
sıra sizde
izliyorum sadece..
sakladım ''öteki ben''i
bir kara bulutun içine
şiddetli bir yağmur yağarsa belki
ıslanır topraklarım yeniden
ve yeşerir hatırlarsam eğer kendimi.

27 Mart 2010 Cumartesi



İÇİMDEKİ ÇOCUK

23 yaşında kocaman bir kızım ben. 23 yıl! Geçmiş, bitmiş. ama bir bilsen içimde bir çocuk var 5 yaşlarında bazen olmadık zamanlarda uyanır saatlerce konuşur bazen de öyle durgun olur ki vardır bir sorun belli! Sonra anlarsınız ki oyuncağını kaybetmiş onu arar sessizce ve üzgün. O kaybettiğini zanneder ama ben bilirim çalınmıştır o oyuncak! Anlatamazsın ki küçücük çocuğa bunu. O alt dudağını düşürmüş, ağlamaklı arar durur oyuncağını. Kocaman kız olan ben ise izlerim uzaktan onu ve kızarım iyiden iyiye o hırsıza!

Bir masal vardı. Babam her gece anlatırdı. Bir kız varmış, sabah uyanmış ve…. diye devam ederdi. Kızın adını hiç söylemezdi. Her gece bilirdim ben o gün ne yaşadıysam onu anlatırdı. Bilirdim ki o kız bendim ve masalın sonunda çıkarılan ders banaydı. Bilmezlikten gelmenin tadı ise bir başkaydı. O anlatırken merak edermiş gibi davranmak, hiçbir zaman ‘’aa baba o kız benim’’ deyip de masalın tadını bozmamak ve her seferinde masal sonrası uyumuş gibi yaparken babamın öpücüğünü hissetmek … işte tüm bunlar için değerdi! Varsın o masaldaki kız ben olayım varsın babam her masalın sonunda öğüdünü versin yeter ki huzurla uyuyayım.

Şimdi babama desem ki ‘’içimde bir çocuk var hadi her gece ona da masal anlat’’ anlatır mı dersin? ‘’Oyuncağını çalmışlar çok kırgın’’ desem faydası olur mu? Yoksa güler geçer mi? Anlatmak istese de anlatamaz ki zaten. İçimdeki çocuğun her gün ne yaşadığını bile bilmiyor. Bilmezse masal olmaz ki! Hatta bazen o çocuk hiç uyanmıyor. Günlerce,aylarca uyuyor. İçimdeki çocuk uyanmazsa , oyuncağını bulamazsa ve babam ona onun masalını anlatamazsa nasıl sevgiyle büyür! İçimdeki çocuk sevgisiz kalınca ben nasıl umutla bakarım yarına?!

26 Mart 2010 Cuma

GÖKYÜZÜNÜN SIRRI


Bulutların altında insanlar varmış

Bulutlar ağlayınca ıslanırlarmış

Gökyüzü bağırınca öyle gürül gürül

Korkarmış bulutlar

Bakarmış camdan küçük kız,

Sayamazmış bulutların gözyaşlarının damlalarını

Ama merak edermiş hep

Sorarmış kedisine

Suretinde o üzgün ifadeyle

‘’bulutlar ne zaman gülecek’’ diye

Kedisinden cılız bir ‘’miyav’’ sesi

Derin bir sessizlik…

Birdenbire bir ışık

Sonra gökyüzü yine bağırmış

Küçük kız anlamış artık

Gökyüzü ışıktan korkarmış

Aydınlıkta belli olurmuş

Gizemler, yalanlar…

Demek ki;

Gökyüzünün büyük bir sırrı varmış.

17 Mart 2010 Çarşamba


AŞK

Aşk…

Ne kadar karmaşık ve uzaksın

Anlamaya çalışmak seni

Boşa giden vakit kaybı belki

Akışına bıraksak her şeyi

Aniden geliverirsin

Kapımızı bile çalmadan

Bir alacaklı gibi

Alırsın bütün duygularımızı, gidersin

Belki dönersin belki de dönmezsin

Biz bekleriz seni

Seninle giden duygularımızı bekleriz

Mutluluklarımız, üzüntülerimiz, gözyaşlarımız…

Hepsi seninle birlikteler

Bize ise çaresizlik kalır

Anılarımızı çizersin sen

Bazen renkli boyalarla

Bazen de kara kalemle…

Eğer ayrılığı getirmişsen peşinden

Gecenin karanlığı dostumuz olur

Sessizlikte ararız umudu

Belki gelirsin diye

Gelmemekte kararlıysan

Unutmayı deneriz seni

Unuttuk diye avuturuz kendimizi

Sen zafer kazanmanın mutluluğuyla

Gülersin uzaktan bize

Şiddetli bir rüzgar gibisin

Esip gidince

Kırık dökük bir kalp bırakırsın içimizde.

12 Mart 2010 Cuma


SON MEKTUP

Yalnızlığıma mektuplar yazdım

Zarfları gözyaşlarımla yapıştırdım

Gönderdim uzaklara…

Ve beklemeye başladım

Sessiz, sakin

İçimdeki fırtına dinmiş gibi

Kalbimdeki yağmur bitmiş sanki

Hala yağıyor ama daha çiseli çiseli…

Postacı geçiyor sokağımdan

Bir umut, bir tebessüm

Kendini bilmezlik bendeki!

Geçiyor gidiyor kapımdan

Bir cevap beklerken

O kadar yazdığım mektuptan

Hiç ses yok yalnızlığımdan

Alıyorum elime kağıdımı, kalemimi

Yazıyorum yine uzun uzun

Daha buruk, daha isyankar

Diyorum ki; bu son

Yazmam artık sana

Nice mektuplar biriktirdim

Hiçbirine cevap vermedin

Şimdi sana söylüyorum

Sevgili yalnızlığım

Bu sonu sen seçtin!

11 Mart 2010 Perşembe


YORGUN KALBİME YENİ BİR HİKAYE
vazgeçtim artık bu kısır döngüden
sonunu bilmediğim her öyküden!
kapılar ardına kadar açık
gidersen kal demem
ben içimdeki fırtınayı
küçük bir alışkanlıkla besleyemem
hastalık gibi bir şey
kahrolası ilaçların yerini
aramakla ömrümü tüketmem
sancılarım geçer, hayat bana kalır
yakarışlar duysa da bu kalp
devam eder atmaya
daha yavaş daha isteksiz
ama yaşatır bu yorgun bedeni
ben de yeni hikayeler ararım
kalbime asla sevme demem.



SUÇLU KİM?

Hep ben suçlanıyorum hayatta

Beni hapsedenler ise

Gerçek suçlular aslında

Ya kaçmıyor insanlar pişmanlıklarından

Ya da kovalamıyor artık pişmanlıklar kimseyi

Aldattığını sezdiren bakışlar yok artık

Aldattığını söyleyen dudaklar var!

Ne kadar çok yalan var

Yerde, gökte, her yerde…

Doğallıktan yoksun özentiliğin pençesinde

Ne kadar çok vücut var

Ruhları ölmüş vücutlar…

Yaşadığını zanneden bu bedenlere

Bir ayna gerekli

Ama umursamazlık sarmış beyinlerini

Gerçekleri görmemek için

Kaparlar aynaya gözlerini.

10 Mart 2010 Çarşamba

GRİ TONLARINDA HAYATLAR

beyaz;
vurdumduymazlığından mı
böyle çabuk kirlenmesi?
yoksa saflığına mı vermeli?
Geçimsizliğinden mi
böyle çok düşman sahibi
yoksa yalnızlığının mı etkisi?

siyah;
yalancılığından mı
böyle gerçekleri gizlemesi?
yoksa gururuna mı vermeli?
Asabiliğinden mi
böyle çatık kaşları?
yoksa tuttuğu yas mı etkili?

cesur olmaya çalışan beyaz masumiyeti..
gururlu durmaya uğraşan siyah zerafeti..
ve bu iki renkte gidip gelen bir hayat misali..
mümkün mü arada kalmadan yaşamak?
griye hiç uğramamış yaşamlar düşünmek..
ve yine gri tonlarında hayal kırıklıkları biriktirmek...