26 Mayıs 2010 Çarşamba


VAZGEÇTİM

Ben gözyaşlarımı kara bulutlara verdim

Karanlık gecelerde ağlasın diye

Vazgeçtim

güneşin doğuşunu beklemekten

Geceleri sevdim karanlığın hükmüyle

Anılardan kalma sevgi kırıntıları

rüzgarı kucakladı sessiz sokakta

Üzüldü kalpler sevgisizlikten

Vazgeçtim

peşinde koşmaktan küçük bir umudun!

22 Mayıs 2010 Cumartesi



VARILAMAYAN DİYAR

Bir şarkı var kulağımda.. Sesini açıyorum, gözlerimi kapatıyorum. Başka bir diyara yolculuk.. Yol o kadar güzel ki hiç bitmesin istiyorum ama diğer yandan gidilen diyar daha da güzel biliyorum. Şu hayal treninde bile tezatlar bırakmıyor yakamı. İlk istasyonda duruyor tren mecbur iniyorum çünkü annem sesleniyor! Açıyorum gözlerimi, gidiyorum yanına '‘dolaptan yumurta çıkarsana’’ diyor. Veriyorum yumurtalarını, isteksizce soruyorum var mı başka yapılacak bir şey diye? Ve yine odama dönüyorum. Tekrar şarkının sesini aç, gözleri kapa ve kayıt! İstasyonda diğer treni bekliyorum, hemen geliyor. Halbuki sevmiştim şu eski bankta oturup burada biraz beklemeyi. Neyse yolculuğa devam. Bir denizin üzerinde geçiyor tren. O da ne?! Balıklar sıçrıyor denizin yüzeyinde ve bir tanesi yüzüme bakıp gülümsüyor! - küçükken fazla çizgi film izlediğim doğru. Tamam tamam hala çok çizgi film izlediğim de doğru – Hayır! Yine bir istasyon ve inmem lazım trenden. Kapı çalıyor sinir bozucu bir şekilde! Basıyorum kapı otomatına off açılmıyor kapının kilidi takılmış yine. İniyorum, açıyorum, babamın elinden torbaları alıyorum gidip mutfağa teslim ediyorum ve yeniden odamdayım. Tekrar bineceğim trene bekliyorum uzun uzun gelmiyor! Evet istasyonu seviyorum dedim ama bu kadar beklemeye hiçbir zaman tahammülüm olmaz ki benim. Yok gelemeyecek belli. Demek ki biraz önce indiğim tren son sefermiş. Açıyorum gözlerimi gerçeğe dönüyorum. Gidilecek güzel bir yol yok, beklenilen tren yok, eski hüzün kokan istasyonlar yok, gitmeyi planlayıp hiç göremediğim o diyar zaten yok!

18 Mayıs 2010 Salı


Benim kimsem yok

Kendimden başka…

Bağırıversem umarsızca

hayata, insanlara, sana

azalır azalır sesim

ve yine kulaklarım duyar usulca.

Benim kimsem yok

Kendimden başka…

Ekmek kırıntıları bıraksam

gittiğim yollarda

Kuşlar yer bazılarını

ve yine kendim toplarım kalanları.

Benim kimsem yok

Kendimden başka…

Yalnızlık çalar kapımı

beş çayında, dedikodu tadında

Giderken bir ‘hoşçakal’ bile demez

ve yine tek başıma toplarım mutfağı.

Benim kimsem yok

Kendimden başka…

Hüzün girer yatağıma

gecenin bir yarısı

Sevişiriz ve döner sırtını uyur

İyi geceler öpücüğü bile yoktur

ve yine kalırım kendime rüyamda.

15 Mayıs 2010 Cumartesi

Susadım

dürüstlüğe

Bir çeşme olsa

aksa şakır şakır

ellerimden..

Avuçlarımdan içsem

kana kana…

Doysam artık doğrulara

ama aksa yine de

Durmasa ,taşsa ,sel olsa

Ne kadar yalan varsa

o suyun altında kalsa.



Acıktım

masumiyete

Bir tabak olsa

içinde çocukluğum

geçse film şeridi gibi

gözlerimden..

Ellerimle yesem

Şımarık,umursamaz…

Doysam artık özlediklerime

ama bitmese yine de

Özlesem, tükenmese

Ne kadar çirkinlik varsa

o tabağın altında kalsa.

8 Mayıs 2010 Cumartesi


AKORDU OLMAYAN BİR GİTAR GİBİ HAYATIM…


Sahnenin perdesi kapalı. Hemen hemen tüm konuklar yerlerini almış. Birkaç kişi göze çarpıyor hala ayaktalar ve yerlerine oturmaya çalışıyorlar. Fısıl fısıl konuşmalar duyuluyor. Bazılar boş boş perdeye bakıyor.

Perde arkasında ise heyecan hakim. Hafif bir telaş kokusu var. Sahnede enstrümanını alan yerine yerleşiyor. Sonunda müzisyenler hazır. Ve perde açılır. Alkışlar en büyük motivasyon unsuru. Aynı zamanda heyecan dorukta, atan kalplerin sesi mikrofonlarla salona duyuluyor sanki. Siyah, şık elbiseler giyinmiş, güzel kızlardan ilk notalar dökülüyor. Keman sesi… inanılmaz bir huzur havası… Viyolonsel de onlara arkadaşlık edince piyanonun tuşları daha fazla dayanamaz ve başlar çalmaya. Birbirinden hoş yaylılara piyonun asaleti eklenir. Zamanının geldiğini anlayan nefesler yan flütleri üfler. O nefesler hiç tükenmez konser boyunca. Birden davul sesleri duyulur. Nasıl da kendinden emin bağırır notaları. Bu güzelim ahenkin ortasında bir gitar sesi… Telleri tek tek çalınır. Fakat o da ne?! Akordu yok! Parmaklar bir an duraklar, korkar dinleyenler anladı diye. Boşuna bir korku mudur yoksa bu? Tabii ya sabırlı üflemeliler, birbirinden güzel yaylılar, güçlü vurmalılar ve asil piyanonun notaları havada dolaşıyorken bu akortsuz gitar kimsenin dikkatini çekmez.

Konser biter, seyirci selamlanır. Gitarın akordunu yapsam mı diye düşünür sahibi. Sonra vazgeçer. Zaten konser bitmiştir.